NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ دِينَارٍ
قَالَ
سَمِعْتُ
ابْنَ عُمَرَ
يَقُولُ مَا
كُنَّا نَرَى
بِالْمُزَارَعَةِ
بَأْسًا
حَتَّى
سَمِعْتُ
رَافِعَ بْنَ
خَدِيجٍ
يَقُولُ
إِنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَهَى عَنْهَا
فَذَكَرْتُهُ
لِطَاوُسٍ
فَقَالَ
قَالَ لِي
ابْنُ
عَبَّاسٍ
إِنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَمْ يَنْهَ
عَنْهَا وَلَكِنْ
قَالَ لَأَنْ
يَمْنَحَ
أَحَدُكُمْ أَرْضَهُ
خَيْرٌ مِنْ
أَنْ
يَأْخُذَ
عَلَيْهَا
خَرَاجًا
مَعْلُومًا
Amr b. Dînâr şöyle
demiştir:
İbn Ömer (r.a.)';
"Râfi' b. Hadîc'in; Rasûlullah (s.a.v.) bizi müzâraadan menetti, dediğini
duyuncaya kadar biz onda bir mahzur görmezdik." dediğini duydum ve bunu
Tâvûs'a söyledim.
Tâvûs da şöyle dedi: İbn
Abbas (r.a.) bana: Şüphesiz Rasûlullah (s.a.v.) ondan nehyetmedi, fakat;
"Birinizin arazisini karşılıksız olarak (ekime) vermesi, onun karşılığında
belirli bir ücret almasından daha hayırlıdır" buyurdu, dedi.
İzah:
Müslim, buyu'; Nesâî,
eymân; İbn Mâce, rühûn; Ahmed b. Hanbel, I, 234, 281, 349.
Bu rivayetin Râfi' b.
Hadîc'den nakledilen kısmı, müzâraa akdinin caiz olmadığına işaret etmektedir.
Tâvûs'un İbn Abbas'dan
naklettiği kısım ise; müzâraanın haram olmadığım ama tarla sahibinin hiç
karşılık beklemeden tarlasını iare olarak vermesinin daha hayırlı olduğunu
bildirmektedir.
Hattâbî, Râfi'in bu
rivayetinin mücmel olduğunu, onun ve başkalarının diğer hadislerinin bu
rivayeti tefsir ettiğini söyler. Nitekim bundan sonra gelecek olan hadiste,
Zeyd b. Sâbit'in Râfi'i tenkid ederek şöyle dediği görülmektedir: "Allah
Râfi' b. Hadîc'i affetsin. Vallahi, o hadisi ben ondan daha iyi bilirim;
Rasûlullah'a, Ensar'dan -birbiri ile kavga eden- iki adam geldi, Efendimiz de
onlara: Eğer böyle yapacaksanız, tarlalarınızı kiraya vermeyiniz,
buyurdu." Bu ifadeden anlaşıldığına göre müzâraanın menedilmesine sebep
adamların kavga etmiş olmalarıdır ve nehiy genel değildir.
Zeyd b. Sabit bu
sözleri ile müzâraanın caiz'olmadığını söyleyen Râfi'in yanıldığını ifade etmek
istiyc.. Hatta Müsedded rivayetinde İbn Mes'ud'-un, "Râfi'" sadece
Rasûlullah'ın, arazileri kiraya vermeyiniz buyurduğunu duymuş" dediğini
kaydeder.
Müzâraanın şekilleri ve
hükmü âlimler tarafından farklı biçimlerde ortaya konmuştur. Biz, hadisi terceme
etmeden önce müzâraanın en meşhur tarifini vermiştik.
Şimdi müzâraanın şekli
ile ilgili görüşleri ve bunların hükümlerine ait ihtilâfları verelim:
Bezlü'l-Mechûd'da
müzâraa için dört şekil gösterilmektedir:
1- Mikdarı belli
edilmiş para karşılığında tarlayı kiraya vermek.
2- Tarlayı, mikdarı
belli edilmiş hububat karşılığı kiraya vermek. Tarla sahibi tarlasını şu kadar
ölçek buğday veya arpa ya da başka bir hububat karşılığında verir. Tarlayı
kiralayan da, tarlaya ne ekerse eksin, anlaştıkları maddeyi tarla sahibine
verir.
3- Tarladan çıkan
mahsul, tarla sahibi ile emek sahibi arasında 1/2, 1/3, 1/4 gibi bir oranla
ortak olmak üzere anlaşılır. Bu şekil, yukarıda tarifini verdiğimiz müzâraadır.
4- Tarlanın, ark kenarları
gibi belli bir kısmından çıkacak mahsul tarla sahibinin, geri kalanı da emek
sahibinin olmak üzere yapılan akiddir.
Şimdi de yukarıdaki
şekillerin her birinin hükmü ile ilgili görüşleri verelim:
1, 2- Yukarıdaki
şekillerden ilk ikisi, bir ortaklık değil, kira akdidir. Çünkü taraflardan
birisi tarlasını para veya hububat karşılığı bir başkasına kiraya vermektedir.
Tarlanın kiraya
verilmesi konusunda şu görüşler nakledilmektedir:
a) Şevkânî'nin
bildirdiğine göre Tâvûs ve çok az bir grup ne karşılığında olursa olsun
tarlayı kiraya vermeyi caiz görmezler. İbn Hazin da bu görüşü benimsemiş ve
müdafaa etmiştir. Delilleri tarlayı kiraya vermeyi meneden hadislerin
zahiridir.
Bezi sahibi,
Şevkânî'nin, Tâvûs'un tarlayı kiraya vermeyi caiz görmediği tarzındaki
haberine karşı çıkarak; üzerinde durduğumuz bu haberden, Tâvûs'un müzâraanın
her türlüsünü caiz gördüğünün anlaşıldığını söyler.
b) Ebû Hanîfe, Şafiî ve
birçok âlime göre; karşılığı ne olursa olsun araziyi kiraya vermek caizdir.
İleride tekrar işaret edeceğimiz gibi bu zatlar araziden çıkacak mahsulün bir
kısmı karşılığında araziyi kiralamayı caiz görmezler.
İbnü'l-Münzir,
sahâbîlerin araziyi altın ve gümüş karşılığında kiraya vermenin caiz olduğunda
ittifak ettiklerini söyler.
c) İmam Mâlik'e göre;
arazinin taam (yiyecek maddesi) karşılığında kiralanması caiz değil, taamın
dışında bir şey karşılığında kiralanması caizdir. İmam Mâlik'in bu görüşü;
yapılan muamelenin, taamı taam karşılığında satmak olmaması esasına dayanır.
İbnü'l-Münzir, Mâlik'in bu görüşünün; tarla sahibinin alacağı taamı, emek
sahibinin zimmetindeki değil de tarladan çıkacak mahsulün bir parçasının şart
koşulması haline hamledilmesi gerektiğini söyler. Tarladan çıkacak mahsulün
belirli bir mikdarı tarla sahibine, geri kalanı kiracıya ait olmak üzere
kurulan ortaklık Hanefîlere göre de bâtıldır.
3- Tarlayı, çıkacak
olan mahsulün belirli bir oranı karşılığında kiraya vermek. (Müzâraa denildiği
zaman bu anlaşılır.) Ebû Hanîfe, Mâlik ve Şafiî'ye göre caiz değildir.
Hattâbî, bu görüş
sahiplerinin Râfi' b. Hadîc'den rivayet edilen hadisin zahirine baktıklarını
ama Ahmed b. Hanbel'in vâkıf olduğu gibi, hadisin illetine vâkıf olmadıklarını
söyler. Ahmed b. Hanbel, Râfi' hadisini çok değişik biçimlerde rivayet edildiği
için zayıf saymış ve; "O çok renklidir" demiştir. Bundan sonra
gelecek olan babda görüleceği gibi Râfi'in haberi gerçekten çok farklıdır.
Bazan Rasûlullah'dan bizzat işittiğini söylerken, bazan amcalarından duyduğunu
söylemektedir. Ancak, müzârâayı meneden başka hadisler de vardır.
Bu görüşte olanlar;
müzârâayı caiz görenlerin en önemli delili olan, Hay-ber arazisinin çıkan
mahsul yan yarıya ortak olmak üzere eski sahiplerine ortağa verilmesi
hâdisesini şöyle yorumlarlar: Hayber zorla fethedilmiştir. Dolayısıyla
Hayberliler Hz. Nebi (s.a.v.)'in kölesidirler. Durum böyle olunca Rasûlullah'ın
o arazinin mahsulünden aldığı da, Hayberlilere bıraktığı da kendisine aittir.
Hâzimî, bu görüşü
yukarıda adı geçen üç mezhep imamından başka İbn Ömer, İbn Abbas, Râfi' b.
Hadîc, Üseyd b. Hudayr, Ebû Hureyre ve Nâfi'e de nisbet etmektedir.
Buhari ve Müslim'de
müzâraayı meneden ve Câbir (r.a)'den rivayet edilen başka hadisler de vardır.
Bunlardan birkaçının meali şu şekildedir:
"Kimin arazisi varsa
eksin, ekmiyorsa kardeşine ektirsin".[Buhari, müzâraa]
Rasûlullah'm ashabından
bazılarının fazla toprağı vardı. Rasûlullah (s.a.v.); "Kimin arazisi varsa
kendisi eksin veya kardeşine ekmesi için versin. Eğer istemiyorsa arazisini
elinde tutsun" buyurdu.[Buhari, müzâraa]
Tabii bunların yanında
müzâraanın cevazına işaret eden rivayetler de vardır.
Ahmed b. Hanbel, İmam
Ebû Yusuf, İmam Muhammed, İbn Ebî Leylâ, İbnü'l-Müseyyeb, İbn Şîrîn, Zührî ve
Ömer b. Abdülaziz; müzâraayı caiz görmüşlerdir.
Muhammed b. İshak b.
Huzeyme; müzâraa konusunda bir risale yazmış, orada bu konuda varid olan
hadislerin illetlerini beyan etmiş ve müza-râanın caiz olduğu sonucuna
varmıştır.
Hattâbî; "Yarıya,
üçte bire, dörtte bire ve ortakların razı olacakları bir şey karşılığında
kurulan müzâraa akdi caizdir. Ancak hisseler belli olmalı ve içerisinde akdi
ifsad eden bir şart bulunmamalıdır. Bu muamele şekli doğuda ve batıda tüm
müslümanların uyguladıkları bir muameledir. Ben hiçbir kimsenin bu muameleyi
ibtal ettiğini gördüğümü ve duyduğumu bilmiyorum" der.
Münteka'l-Ahbâr
adındaki kitapta, müzâraanın caiz olduğuna işaret eden, ashabın müzâraa akdini
çok çok uyguladıklarını bildiren birçok hadis ve haber nakledilmiştir.
Şevkânî, Buharî'nin
Sahih'inde seleften birçok eser naklettiğini ve bununla muradının, herhalde
sahabeden özellikle Medinelilerden müzâraanın caiz oluşu konusunda bir
ihtilâfın nakledilmediğine işaret olduğunu söyler, sonra da Hâzimî'nin şöyle
dediğini nakleder: "Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Mes'ud, Ammâr b. Yâsir,
Muhammed b. Şîrîn, Ömer b. Abdülaziz, İbn Ebî Leylâ, Zührî, Ebû Yusuf,
Muhammed; çıkacak mahsulün bir kısmı karşılığında müzâraa ve müsâkatın caiz
olduğunu söylerler..."
İmam Buharî, Sahih'inde
şöyle demektedir:
"Medine'ye göç
edip de, üçte bir dörtte bir karşılığında ziraat ortakçılığı yapmayan hiçbir
aile yoktur. Ali, Saîd b. Mâlik, Abdullah b. Mes'ud, Ömer b. Abdülaziz, Kasım,
Urve, Ebû Bekir, Ömer, Ali ve İbn Sîrîn'in aileleri hep müzâraa yapmışlardır.
Hz. Ömer halkla; tohumu kendisi verirse yarıya, tarla sahipleri verirse üçte
bire ortakçılık yapardı."[Buhari, müzâraa]
Bu görüşte olanlar,
müzâraayı nehyeden hadisleri tenzihe hamletmişler veya yasağın tarla sahibinin
tarlanın belirli bir bölümünden çıkacak olan mahsulü kendisi için şart koşması
haline ait olduğunu söylemişlerdir. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, müzâraayı
caiz görmeyen hadislerin zayıf olduğu da iddia edilmektedir.
Hanefî mezhebine ait
fıkıh kitaplarında Ebû Hanîfe ve talebelerinin görüşleri ve delilleri
verildikten sonra, "müzâraanın sahih olduğunu söyleyenlere göre onun
birtakım şartları vardır..." denilerek, müzâraanın şartlan ve diğer
ahkâmına geçilmektedir. Bu hal, mezhebde benimsenen görüşün, müzâraanın caiz
olduğunu söyleyenlerin görüşü olduğuna işaret etmektedir. Ni-utekim Ömer Nasuhi
Efendi; "Müzâraanın meşruiyyeti sünnet-i nebeviyye ile sabittir."
diyerek bunu açıkça belirtmiştir.
4- Tarlanın belirli bir
yerinden çıkacak olan mahsul tarla sahibinin, geri kalan da emek sahibinin
olmak üzere yapılan bir ziraî ortaklık caiz değildir. Bunda ittifak vardır.
Çünkü bu şekilde yapılan ortaklıkta taraflardan birisinin aldanması ihtimali
büyüktür. Taraflardan birisinin eline hiçbir şeyin geçmemesi mümkündür.
Müzâraanın meşruiyeti
konusundaki görüşleri böylece özetlendikten sonra, Hanefî mezhebine göre
müzâraanın şartlarına ve müzâraaya ait ahkâma da kısaca işaret etmek istiyoruz.
Müzâraanın Şartları:
Hidâye'de; caiz
görenlere göre, müzâraanın sahih olması için şu şartlar sıralanmıştır:
1- Tarla, tarıma elverişli
olmalıdır.
2- Taraflar, şer'î
akidleri yapmaya ehil yani âkil olmalıdırlar.
3- Ortaklığın müddeti
tayin edilmelidir.
4- Tohumu kimin
vereceği belli edilmelidir.
5- Tarafların
alacakları hisseler tayin edilmelidir.
6- Tarla sahibi,
tarlayı ortağa teslim etmelidir. Eğer, tarla sahibinin de çalışması şart
koşulursa akid fasid olur.
7- Ortaklık tarladan
kalkan mahsulde kurulmalıdır.
8- Tohumun cinsi belli
edilmeli veya çiftçinin istediğini ekebileceği önceden belli edilmelidir.
Müzâraanın, tarla bir
taraftan emek bir taraftan ve çıkan mahsul ortak olmak üzere yapılan bir akit
olduğunu söylemiştik. Tohumun kimin tarafından verileceği, çifti sürecek
hayvan veya traktörün kime ait olacağı gibi meseleler ele alınınca müzâraa için
yedi şekil ortaya çıkar. Bunların bir kısmı caizdir, bir kısmı ise caiz
değildir. Şimdi de bu şekillere göz atalım.
Müzâraa Şekilleri:
1- Arazi ile tohum bir
taraftan; emek ile araç (traktör, hayvan vs.) bir taraftan olur; bu müzâraa
sahihtir.
2- Arazi, tohum ve araç
bir taraftan; emek diğer taraftan olabilir, bu da sahihtir.
3- Arazi bir taraftan;
emek, araç ve tohum diğer taraftan olabilir. Bu tür akid de sahihtir.
4- Arazi ile araç bir
taraftan; emek ile tohum diğer taraftan olur. Bu müzâraa fasiddir.
5- Arazi ile emek bir
taraftan; tohum ile araç diğer taraftan olabilir. Bu da fasiddir.
6- Arazi, tohum ve emek
bir taraftan; araç da diğer taraftan olabilir. Bu tür bir akid de fasiddir.
7- Arazi, emek ve araç
bir taraftan tohum diğer taraftan olabilir. Bu müzâraa da fasiddir.
Demek ki, arazi ile
emek veya arazi ile araç bir taraftan olursa bu tür müzâraa fasit olmaktadır.
Ortakların Müzâraadan
Faydalanma Şekilleri:
Taraflar, tarladan
kalkan hasılatı aralarında önceden tesbit ettikleri şarta göre bölüşürler.
Tarladan hiçbir şey çıkmazsa taraflar bir şey alamazlar.
Tarladan kalkan mahsul
çiftçinin elinde emanettir. Dolayısıyla kendisinin bir katkısı olmadan telef
olsa bir şey lâzım gelmez.
Herhangi bir sebepten
dolayı müzâraa fasid olacak olsa, çıkan mahsul tohum sahibine aittir. Eğer
tohumu çiftçi atmışsa, tarla sahibi tarlanın icarını alır. Tohumu tarla sahibi
atmışsa çiftçi ecr-i mislini alır.
Müzâraanın Münfesih
Sayılmasına Sebep Olan Şeyler:
Müzâraa akdi şu beş
sebepten birisi ile münfesih olur:
1- Taraflardan
birisinin ölümü ile.
2- Tohum sahibinin,
daha tohum atılmadan akdi feshetmesi ile.
3- Bazı özürler
sebebiyle; meselâ tarla sahibinin borcu çıkar ve tarlasının satılması
gerekirse, müzâraa fesh olur.
4- Emek sahibi çiftçi hastalansa,
bir yolculuğa çıkacak veya iş değiştirecek olsa müzâraayı feshedebilir.
5- Çiftçi hain olup
hasılatı çalmasından korkulursa tarla sahibi akdi feshedebilir.
Şu ana kadar müzâraanın
ahkâmı ile ilgili olarak verdiğimiz bilgiler Hanefî mezhebine aittir. Diğer
mezheplerin görüşlerinde bazı farklılıklar vardır. Ancak bunların hepsini
buraya aktarmak çok yer alacağı ve maksat dışı oludğu için, bu kadarla
yetiniyoruz.